Buzluk Mağarası, Harput' un yüksek tepelerinden birinde bulunan ülkemizdeki tabiat harikalarından birisi. Yazın en sıcak günlerinde bile içi buzlarla kaplı olan mağaradan çıkarılan buzlar, samanların içine saklanarak, buzdolaplarının bulunmadığı günlerde "kudret buzu" diye satılır ve yöre insanı da bununla serinlermiş.
Yazın buz gibi olan Buzluk, kışın da ılık olurmuş. Eskiden burada yaşayanlar, kışın kardan tipiden bunaldıklarında, yollarını kaybettiklerinde buraya sığınırlarmış. Mağaraya inip çıkmak öyle her babayiğidin-harcı değil, dar kayalar arasındaki dar boşluklardan inebilenler derinliklerde masmavi bir göl olduğunu söylerlermiş. Buraya ulaşanlar daracık bir kıyıda oturup, gölün güzelliğini seyreder, dinlenir ve huzura varırlarmış.
Eskilere göre; bu gölün ortasında yüzüp duran altından bir top varmış. Görenler bir daha gözünü alamaz, ona sahip olmak için can atarlarmış. Altın top, insanları kandıran bir şeytan mı, yoksa onların sabrını ölçen bir melek mi bilinmez.
Bir gün Harput' un Taşaltı Bağların' dan kızlar, gelinler toplanıp Buzluğa kır gezisi yapmağa gitmişler. İçlerinde birisi var ki; taze mi taze... güzel mi güzel... uzun boylu uzun saçlı, ince belli cesur mu cesur bir gelin. Dünya muradına daha yeni ermiş.
Buzluk'ta yemiş, içmiş, eğlenmişler. Öğlen sıcağı bastırınca da Buzluk Mağarası'na inip, buz çıkarmaya karar vermişler.
Güzel gelin, en önde mağaranın girdaplarından süzülerek, arkadaşları ile el ele omuz omuza güle oynaşa derinliklerdeki gölün kenarına inmişler.
Ayağını limana ilk basan Fidan Kız. Aksi suya vurunca Altın Top, sanki bu güzelliğe vurulmuş gibi gölün ta ortasından süzüle süzüle gelip, Fidan Gelin'in akis üzerinde durmuş ve iki güzellik su üstünde buluşmuş. Gelin, Altın Topun büyüsüne kapılmış,onu tutmak için elini uzatmış.
Arkadaşları haykırmış:
-Dur yapma, topu tutma.
Mağaranın duvarlarından sesler gelmiş.
-Yapma, elini uzatma, yanarsın.
Gelin duymamış mı, duyamamış mı? Büyü müdür? Kaderi mi öyle gerektirmiş? Altın Top mu onu çekmiş. Bir bakmışlar gelinin eli suda, sonra boylu boyunca suyun üzerinde... Ah vah demeye vakit kalmadan gölün derinliklerinde... Yerinde mavi sular, suda halkalar...
Gelinler, kızlar, ağlaşır kaçışırlar...Saçlarını başlarını yola yola, köye koşup olup biteni anlatırlar.
Ertesi gün muratsız kocası, fukara anası, onu seven kaynanası, kaynatası Buzluğ'a gelir, göle dalgıçlar indirilir, kulaç kulaç her derinlik araştırılır. Fakat ne fayda! O güzelim vücudu şöyle dursun, fistanı, gümüş nalınları, kemeri filan ne gezer! Esvabından bir kopça bile bulamazlar. Ağlamak sızlamaksa nafile...
Rivayete göre; Buzluk'taki bu göl ile Sivrice İlçesindeki Hazar Gölü birbirine bir yer altı nehri ile bağlıymış. İşte seneler sonra güzel gelinin kınalı eli, parmağında gelin yüzüğü ile Hazar'da bulunmuş.
|
Murat Nehri Palu ilçemizin yakınlarından geçer. Burada "Ali Gelmez" denilen bir yer vardır. Neden böyle anılır merak ettiyseniz orada yaşayan insanlara kulak verelim.
Yıllar önce burada yaşayan Ali isminde ve çok iyi yüzen bir delikanlı varmış. Kimsenin cesaret edemediği suyun en derin yerlerine bile dalarmış. Bir gün yine arkadaşları ile nehrin kıyısına gelmiş. Onlar kıyıda yüzerken kendisi derinlere inmiş. Bir bakmış ki, orada bir kadın oturmuş ekmek yapıyor.
Suyun yüzüne çıkmış. Arkadaşlarına:
-Ben suyun dibine dalıp size sıcak ekmek getireceğim, demiş. Onların alaylı bakışlarının arasında suya tekrar dalmış ve kadına:
-Bana bir ekmek verir misin? demiş. Kadın: -Vereyim ama bir daha gelme. Bizim erkeklerimiz seni görmesin öldürürler, diye cevap vermiş.
Ali. ekmekleri almış suyun yüzüne çıkmış. Ama arkadaşları bu sefer peynir de isteriz diye tutturmuşlar.
Ali, kadının kendisine "gelme" dediğini unutarak bir daha dalmış. Arkadaştan suyun kenarında beklemişler, beklemişler ama ne gelen... Ne giden... Kendi aralarında ağlaşıp figan etmeye başlamışlar. Ali gelmedi... Ali gelmedi...
O günden beri, Murat Nehri'nin bu yöredeki en derin yerine "Ali Gelmez" denmiş.
|