Elazığ ve İlçeleri Kültürel Web Tanıtım Sitesi
  Elazığ Efsaneleri
 

AHMED-İ PEYKİ'NİN KERAMETİ
 Sultan IV.Murat, Bağdat seferi sırasında Hoğu Köyü (Yurtbaşı) yakınlarında gelip konaklar. Daha sonra, orada hazır bulunanlara çevrede ulemadan bir kimsenin olup olmadığını sorar, içlerinden biri, Molla Köyünde Ahmed-i Peyki'nin bulunduğunu haber verir. Anlatıldığına göre o, âlim ve keramet sahibi bir şeyh ve Allah'ın sevgili kuludur. Bunun üzerine Sultan Murat, onun keramet sahibi olup olmadığını anlamak ister. Kendisinin bindiği atı dört askerle ona gönderir ve Ahmed-i Peyki'nin bu atı geminden tutup getirmesini emreder. Eğer o hakiki bir şeyh ise bu işi başaracaktır. Aksi takdirde cezalandırılacaktır.
Sultan Murat'ın gönderdiği at da hususi seyisi olan, ondan başkasını yanına yaklaştırmayan huysuz bir at imiş. Atı götüren askerler binbir zorlukla Molla Köyüne varabilmişler. Ahmed-i Peyki'nin evini öğrenip oraya doğru yönelmişler. O da kapısının önünde oturmakta imiş.
Askerlerin bir atı zorlukla getirmekte olduklarını görünce seslenmiş:
-Evlâdım, bırakın o hayvanı ! Askerler, atın başını alıp gideceğini bildikleri için bırakmamışlar. Cevap olarak da şöyle demişler:
-Bırakmayız baba, bırakırsak kaçıp gider.
-Evlâdım, siz bırakın hele. Bir şeycikler olmaz.
Askerler atı bırakırlar. O çılgın, o hırçın, o huysuz hayvan birdenbire değişiverir. Sanki o at gitmiş, yerine başka bir at gelmiş. At âdeta kuzu kesilmiştir. Ayrıca o, Peyki Hazretleri'nin önüne gelip duruvermiştir. Durumu gören askerler oldukları yerde donakalmışlar. Kendilerine gelince de koşarak Baba'mn elinden öpmüşler. İçlerinden biri geliş sebebim açıklamış:
-Efendi Hazretleri, Sultan Murat, İran üzerine sefere çıktı. Çadırı Hoğu'da kurduk. Sultan, size bu atı gönderdi ve " Gelsin Görüşelim" dedi.
-Gidelim ama acelesi yok. Siz uzak yerden geldiniz, hele bir ayranımızı için.
Ayranların içilmesinden sonra Peyki yerinden kalkarak ata doğru yaklaşır, bir besmele çekerek eliyle atın sırtını sıvazlar. Atta herhangi bir huysuzlaşma emaresi görülmez O, atın sırtına bineceği sırada at âdeta çökerek onun rahatça binmesini sağlar. Bu durumu gören askerlerin hayreti bir kat daha artar. Beşi birden yola koyulurlar. Sultan Murat, misafir edildiği konağın penceresinden yolu gözlemektedir. Yolcuların gecikmesi üzerine sabırsızlanır. Sabrının tükeneceği sırada Peyki'yi atın üzerinde görünce hemen onu karşılamaya koşar. Yanındakiler de Efendi Hazretleri'ni elleri üzerine alarak yukarıya çıkarmışlardır. Sultan Murat, misafirini yanına oturtur:
-Baba biz seni tecrübe ettik, kusura bakma .
-Estağfurullah sultanım, deyince sultanın gönlü bir hoş olur. O gece Baba'yı yanında alıkoyar. Ertesi sabah Peyki'nin gitme zamanı yaklaşınca Sultan derki:
-Baba, biz Acem üzere sefer kıldık. Duanı ve himmetini bizden uzak koma.
-Sen gönlümüzdesm sultanım, bizden uzak değilsin ki biz de senden uzakta olalım. Yalnız sultanımdan bir istirhamım var.
-Emrediniz, sizin her istirhamınız bizim için bir emirdir.
-Sultanım, benim sizden istirhamım odur ki, gelirken bana bir düşman kellesi getiresiniz.
Efendi Hazretleri, izin isteyerek köyün yolunu tutarken Sultan Murat da Diyarbakır yolu üzerinden Acem üzerine yürümüş. Aradan günler geceler geçer. Birgün Ahmed-i Peyki Hazretleri talebeleriyle ders mütalâa ederken dersi kesiverir ve der ki:
-Çocuklar, bugünlük bu kadar ders yeter. Hele gidip bakalım bizim arpalar iyice olmuş mu? Böylece o ve talebeleri yürüyerek arpa tarlasına gelirler. Derki:
-Çocuklar, herkes avucuna birkaç arpa başağı alıp ovalayarak ufaltsın. Talebeler denileni hemen yerine getirirler. O devam eder:
-Tamam mı, dediğimi yaptınız mı?Peki, şimdi ufaladığınız arpaların samanlarım şu tarafa doğru ürürünüz. Hepsi gönül hoşluğu ile bu isteği yerine getirir.
-Haydi çocuklar, işimiz bitti, gidelim. Hep birlikte köye dönerler. Meğer Baba Hazretleri; talebelerine arpaları ufalatıp üflettiği sırada Sultan Murat'ın ordusu, düşman ordusu tarafından sıkıştırılıyormuş, ordu nerede ise bozulmaktaymış. İşte tam bu sırada nereden çıktığı bilinmeyen bir toz bulutu düşman askerlerinin üzerine gelmiş, onların tamamını toza boğmuş. Düşmanların, gözlerini açamaz hâle gelmeleri üzerine fırsattan faydalanan Sultan Murat'ın ordusu, karşısındakiler! bozguna uğratmış. Aradan günler geçmiş. Muzaffer olan Sultan Murat, dönüşte tekrar Hoğu Köyü'ne uğrar. Yanına birkaç kişi alan Sultan Murat, Peyki'yi ziyaret etmek üzere köyüne doğru yola çıkarlar. Sohbet sırasında Sultan Murat Efendi Hazretlerine dönerek der ki: -Baba bize yardım ve himmet etmeye söz vermiştiniz; herhalde unuttunuz ki, himmetiniz bize yetişmedi.
Bunun üzerine Ahmed-i Peyki sorar:
-Sultanım, emanetimi getirdiniz mi? Sultanın emri üzerine bir tepsi içindeki bir düşman kellesi bir asker tarafından içeriye getirilir. Askerin elinden düşman kellesini alan Efendi Hazretleri, Sultan Murat'a gösterir:
-Bakınız sultanım. Sultan, düşman kellesinin gözlerindeki arpa kılçıklarını görür ve hayretler içinde kalır. Baba Hazretleri der ki:
-Sultanım filân gün filân saatte ordunuz bozulmak üzere idi. Bu esnada bir toz bulutu gelip de düşmanınıza rahatsızlık vermedi mi? Biz, verdiğimiz sözü unutmadık-sultanım.
Savaş meydanındaki hâdiseyi hatırlayan Sultan ve adamları, bu keramet karşısında ne yapacaklarını şaşırıp kalmışlardır. Sultan, biraz evvelki sözleri için mahcup olmuştur. Ahmet-i Peyki Hazretleri'nin gönlünü almak için, bugün oldukça sağlam vaziyette olan camii yaptırmış ve çevreyi su kanalları ile süslemiştir.

 
   
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol